ABD neden Gazze’de ateşkes istemedi?
ABD Lideri Joe Biden, Gazze’deki sivil kayıplarına ilişkin şok edici bir açıklama yaptı.
“Masumların öldürüldüğüne eminim. Savaşın bedeli budur.” İsrail’e desteğini yineledi.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Gazze’ye yardım ulaştırılması amacıyla ateşkes ilanına ilişkin konuştu.
Miller, Beyaz Saray’ın gelişmelere ilişkin tutumunu özetledi ve ateşkesin Hamas’ın lehine olacağını söyledi.
Analistler, ABD’nin bölgede ateşkes istememesinin temel sebebinin İran’ın Ortadoğu’da yükselen gücünün kırılması olduğunu söylüyor.
Aynı zamanda Tahran’ın kazanımlarının yok edilmesinin planlandığı belirtiliyor.
Bilindiği gibi Tahran yönetimi geçtiğimiz yıllarda siyasi istikrarsızlıktan yararlanarak Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Filistin’de önemli bir güç haline gelmiş;
Bu durum hem ABD’nin hem de bölgesel müttefiki İsrail’in çıkarlarına aykırıydı.
WASHINGTON IRAK’TA GÜÇLÜ BİR İRAN İSTEMİYOR
İran’ın başlatacağı olası bir savaş sonucunda ABD ve İsrail’in Irak’taki etkisinin azalması, Washington tarafından bir avantaj olarak yorumlanıyor.
Tahran’ın bölgeden çekilerek içe çekilmesinin Beyaz Saray’a diplomatik alan yaratabileceği söyleniyor.
Bu, Tahran’dan Beyrut’a kadar uzanan İran’ın askeri nüfuzunun gücünü kaybetmesi anlamına geliyor.
ABD’nin 2003’teki işgal sonrasında bölgede siyasi istikrarın sağlanamamasından rahatsız olduğu belirtiliyor.
Ülkede çok partili sisteme geçilmesine rağmen demokratik değerlerin yerleşmediği değerlendiriliyor.
İran’ın teokratik yapısı ve Irak halkının büyük bir kısmına mezhepsel bağımlılığı bu duruma etken olarak görülüyor.
Dolayısıyla Irak’ın İran’dan çıkarılmasının üç temel faydası olacağı belirtiliyor.
Bu faydalar ABD açısından bölgesel dengenin sağlanması, Şii milislerin nüfuzunun kırılması ve Irak’ta demokratik düzenin temellerinin atılması olarak sıralanıyor.
İRAN SURİYE’DEN ÇIKARILIRSA ESAD GÜCÜNÜ KAYBEDECEK
Uzmanlar, İran’ın Suriye’deki nüfuzunun sınırlandırılmasının Tahran yönetiminin bölgesel genişlemesini kısıtlayacağının altını çiziyor.
Rusya’nın Ukrayna Savaşı ile meşgul olduğu bir dönemde İran’ın Esad rejimine desteği arttı;
İktidar arttıkça Suriye’deki varlığı giderek güçlendi.
Beyaz Saray’ın terör örgütü PKK/YPG ile birlikte Suriye’deki güç alanlarının yüzde 70’ini kontrol etmesine rağmen Esad rejimini devirme projesinden vazgeçilmediği belirtiliyor.
İsrail’in ulusal güvenliğinin ABD ile birlikte belirlendiği dikkate alındığında, İran destekli grupların doğrudan Suriye topraklarından ya da Esad rejimini destekleyerek İsrail’e tehdit oluşturduğu biliniyor.
Dolayısıyla olası bir çatışmada kazanılacak zaferin İsrail için daha iyi bir güvenlik ortamı yaratabileceğine dikkat çekiliyor.
LÜBNAN VE FİLİSTİN’DE TAHRAN SONLANIRSA İSRAİL RAHAT NEFES ALABİLİR
İran’ın bölgesel kazanımları arttıkça Filistin direniş grupları ve Hizbullah ile bağlantıları gelişti.
Hamas’a ve Hasan Nasrallah liderliğindeki İsrail karşıtı Lübnan Hizbullah’ına silah ve mali yardım sağlandı.
Bu durum, İran’ın İsrail’i Tel Aviv’in yakınında “karşılama” ve sınırlarından uzak tutma politikasının bir sonucuydu.
Nitekim Hamas, 7 Ekim’de başlattığı ve devam eden Aksa Tufanı Harekatı’nda da İran yönetimine minnettarlığını defalarca dile getirmişti.
Tahran teşekkürlerini karşılıksız bırakmadı ve Filistin’e desteğinin devam edeceğini bildirdi.
Sadece bu da değil; İsrail’in işgal altındaki topraklarının tamamının hedef alınabileceğini ima etti.
Dolayısıyla ABD ve İsrail’in birlikte yürütmeyi planladığı operasyonlar başarılı olursa Filistin’in nispeten daha laik bir yapı tarafından kontrol edilmesi ve İran etkisi altındaki gruplardan uzaklaşması amaçlanıyor.
Hizbullah için ise bu durumun farklı olabileceği düşünülüyor.
Çünkü Hizbullah’ın yapısal olarak laik ve demokratik bir düzene geçişi mümkün değil.
Bu durum Washington-Tel Aviv hattını Hizbullah’ın silah zoruyla yok edilmesi senaryosuna doğru itmektedir.
KÖRFEZDE BARIŞ HAZIRLIKLARI HAZIRLIK OLURKEN SAVAŞ PATLAMAKTADIR
Mart ayında İran ve Suudi Arabistan, Çin’in arabuluculuğu altında ilişkileri düzeltme ve diplomatik misyonları yeniden açma konusunda anlaşmaya vardı.
Bu durum Pekin’in Orta Doğu’daki nüfuzunu artıracak olsa da Körfez ülkelerinin yavaş yavaş Washington’dan uzaklaşması anlamına geliyordu.
Öyle ki Riyad yönetimi BRICS’e olan ilgisini artırdı;
ABD’nin ülke içindeki reform baskılarını görmezden gelebilecek bir pozisyon yarattı.
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahian, Suudi Arabistan öncülüğünde Körfez ile ilişkilerin normalleştirilmesinin bölgeye katkı sağlayacağını söyledi.
Dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan, nükleer programı nedeniyle Batılı hükümetlere tehdit olarak görülen İran’ı güçlü bir ortak olarak görmeye başlayacaktı.
Suudi Arabistan, İsrail-Hamas savaşının başlamasıyla birlikte İsrail ile ilişkileri normalleştirmeyi bırakmış olsa da; İran’ın ilave tepkisi beklentileri karşılamadı.
Bu nedenle iki ülke arasındaki normalleşme rafa kaldırıldı.
Bu durumun ABD’nin Ortadoğu siyasetinde önemli bir yere sahip olduğu söyleniyor.
BARTU EKEN / KANAL7 DIŞ HABER SERVİSİ ANALİZİ